Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. Sen bana dünyada başka bir hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin. Kürk Mantolu Madonna, Sabahattin Ali
Yatağıma girdim yine. Bu sefer yatak örtüsünü çekmedim başıma. Örtüyü katlayıp koltuğun üzerine bıraktım, ışığı kapattım, yorganın altına girdim. Daha derin, daha sıcak bir mezara yatar gibi… Ve merak ettim ana rahmi de böyle bir yer midir diye? Nasıldır hakikaten?… Continue Reading →
İnsanlar yaratılışta eşittir ve kimseyi ırkından veya inancından dolayı aşağılamamanız gerekir, öyle değil mi? Mihmandar, İskender Pala
En acısı da ne biliyor musun? “Aslında sana hiç sahip olamadığımı, seni kaybettiğimde anlamış olmam.” Yüreğim Seni Çok Sevdi, Canan Tan
Bu arada, nasılsa çok geçmeden hepsinin teker teker evleneceğini düşünen anaları Naze bunca sözcük ve sayıyı öğrenmek için neden bu kadar zahmete girdiklerini anlamazmış. Ama kocası bütün kızlarını okutmak konusunda kararlıymış. “Her gün onca yol gidip geliyorlar. Ayakkabıları eskidi” diye… Continue Reading →
Kalbinde ona inanç olduktan sonra ne farkı var, hepimiz onun kulları değil miyiz? Huzursuzluk, Zülfü Livaneli
“Bir yıldız için nebula neyse düşünce için o olan gündüz düşü, uykunun yanı başında konuşlanır ve uykunun sınırı olarak onunla yakından ilgilidir. Yaşayan saydamlıklarla dolu bir atmosfer: İşte bilinmeyene bir başlangıç. Ama onun ötesinde Mümkün Olanlar Diyarı uzayıp gider, hem… Continue Reading →
Sarah yirmi sekiz yaşındaydı. Şiddet dolu düşünceleri ve perileri andıran tavırları vardı. Bana İsrail’i anlattı. Tatlı sesi hoşnutsuzluğuyla zıttı. Sarah Vaat Edilmiş Topraklar düşüyle ne yapacağını bilemiyordu, Yahudi halkının aşırılıklarından, parçalanmış bir ülkede bunca haksızlıkla, bunca şiddetle sonuçlanan toprak tutkusundan,… Continue Reading →
Ve Sylvia’nın neden çığlık attığını anlıyorum. Vivian kafasını çevirip çalıların arasına kusuyor. Bense uyuşmuş gibiyim, hareket edemiyorum. Sylvia dibimde sızlanıp hızlı hızlı nefes alırken, ben otların düzleştiği bu bölgeye dağılmış çeşitli kemikleri inceliyorum. Nedense bu alemden kopup gitmiş gibiyim; sanki… Continue Reading →
Karşı karşıya oturup yalnız kaldığımız zaman, göz göze gelmekten çekindiğini de hissettim. Halinde anlamadığım bir huzursuzluk vardı. Sinemaya gittiğini ve filmi beğenmediğini söyledi. Mevzuyu anlattı. Canının sıkıntısından, rüyasından, beni aradığından hiç bahsetmedi. Benim böyle umulmadık bir zamanda kendisini ziyaretimin sebebini… Continue Reading →
“Budistler neden tütsü yakarlar, Baba?” Babası güldü, gülünce gözlerinin ve ağzının kenarındaki deri büzüldü. “Eh, aslında çok neden var , ama asıl neden seni şaşırtabilir.” “Nedir o? Babasının öykülerini her zaman heyecanla dinleyen Winter öne doğru eğildi. “İki bin yıl… Continue Reading →
Gölün ortasında kanodaydım. Soğuk bir kasım günüydü. Göle açılmadan önce hava açıktı. Ama sonra kapandı ve bir anda yağmaya başladı. Bilirsin, sağanak ve iliklere işleyen bir soğuk. Geri dönmeye karar verdim. Sabah gezintimi mahvettiği için gökyüzüne lanet ediyordum. Derken bir… Continue Reading →
“Arenaya adımınızı attığınız anda, bütün dünya çok uzakta kalıyor. Sevdiğiniz ya da önemsediğiniz herkesin varlığı neredeyse sona eriyor. Pembe gök, ormandaki canavarlar ve kanınıza susamış haraçlar asıl gerçekliğiniz haline geliyor. Önemli olmuş ve olacak tek şey haline… Kendinizi ne kadar… Continue Reading →
Bak Milena, Robinson kendini o gemide işe aldırmak zorunda kaldı ve tehlikeli bir yolculuğa çıktı, gemisi battı, daha bir sürü şey. Ben yalnız seni kaybedersem Robinson olurum. Ama ben ondan daha Robinson olurum. Onun adası var, cuma var, daha bir… Continue Reading →
“Çok uzun gurbetlerden sonra, vatanına dönen bir adam, doğduğu yerin ufkunu koyu bir sis altında bulup da sevdiği şeyleri uzaktan bir an önce göremediği için nasıl mahzun olursa, ben de tıpkı böyle meraka, sabırsızlığa benzer bir elem duyarım. O her… Continue Reading →
Evet, şöyle söylemem gerekiyordu ona: “Köylünün her çeşit yenilikten nefret ettiği için işlerimizin yürümediğini, onu güç kullanarak yola getirmenin gerektiğini söylüyorsunuz. Ne var ki, bu yenilikler olmadan işler hiç yürümeseydi, haklı sayılabilirdiniz. Oysa işler ancak, işçinin kendi alışkanlıklarına göre davrandığı… Continue Reading →
“Önünde tehlike var, arkanda ise güven, Yardımcı olur sana ikisi içimizden, Yolunda ilerletir yedi şişeden biri Bulabilirsen eğer şimdi doğru iksiri, Birimiz geri yollar, dönersin tıpış tıpış, İkimiz saf şaraptır, ısırgandan yapılmış, Üçümüz zehirlidir, hiç çekinmez can alır Ondan tek… Continue Reading →
Evrenin saf diliydi bu. Herhangi bir açıklamaya gereksinimi yoktu, çünkü evrenin sonsuz zamanda yoluna devam etmek için hiç bir açıklamaya gereksinimi yoktu. Delikanlı o anda hayatının kadınının karşısında olduğunu ve kızın da hiç bir söze gereksinim duymadan bunu bildiğini biliyordu…. Continue Reading →
Hiçbir uyarı vermeden durdu ve bana döndü. Yüz ifadesi beni yine dondurmuştu. Bir an sanki küçük bir çocukmuşum gibi hissettim, bütün hayatını küçük bir kasabada geçirmiş bir çocuk. Sadece bir çocuk. Çünkü biliyordum ki, Edward’ın gözlerinde kavrulan azabı anlayabilmek için… Continue Reading →
Gazali Bağdat’taki eğitimini tamamladıktan sonra bir kervanla Tunuss şehrine dönüyor. Ama yolda kervanı haramiler soyuyor ve herkesin altınını, gümüşünü alıyorlar. Gazali’nin de bir tek torbası var. Torba da gidiyor. Herkes kaderine razı olmuşken Gazali haramileri aramaya başlıyor. Aylarca aradıktan sonra… Continue Reading →
© 2024 Kitap Sözleri