Sydney Carton yaşlı adama “Sözün gelişi bugün kalbinizin sesini dinleseydiniz ve bir ses size ‘Hiç kimsenin sevgisini kazanamadım.’ deseydi. ‘Bugüne kadar boşuna yaşadım, hiç sevenim yok deseydi, o zaman geçen yetmiş sekiz yılın ağırlığı altında ezilirdiniz değil mi?” diye sordu…. Continue Reading →
Jose Arcadio, yatak odasının kapısını kapar kapamaz evde bir silah sesi çınladı. Kan, kapının altından süzüldü, oturma odasına geçti, sokağa çıktı, inişli çıkışlı yoldan karşıya ulaştı, kaldırımları indi çıktı, Türkler Sokağı’nı geçti, önce sağa, sonra sola saptı. Buendiaların evinin tam… Continue Reading →
Kalbinin, senin için de, benim için olduğu kadar önemli olduğuna karar verdiğin zaman gel ve beni bul. Kolay olması lazım. Kalbini takip et, yeter… Uyanmış, Kristin Cast
“İnsan zihninin, boş bir çatı katına benzediğini ve insanın bu çatı katını kendi seçeceği mobilyalarla döşeyeceğini düşünüyorum. Yalnızca bir aptal, önüne gelen her bilgiyi kapar, böylece ona faydası dokunabilecek bilgiler kalabalıklaşır ya da birçok şey birbirine girer ve o bilgiye… Continue Reading →
“Nen var Zeze?” “Hiç. Şarkı söylüyordum.” “Şarkı mı söylüyordun?” “Evet.” “Öyleyse ben sağır olmalıyım.” İnsanın içinden de şarkı söyleyebildiğini bilmiyor muydu yoksa? Bir şey demedim. Bilmiyorsa bunu ona öğretmeyecektim. Şeker Portakalı, Jose Mauro De Vasconcelos
Bir çocuk büyüklerinin kusurlarını ilk yakalayışında, küçük kafası, büyüklerin hiç de öyle tanrısal zekaları bulunmadığını, kararlarının her zaman akıllıca, düşündüklerinin her zaman gerçek olmadığını, her zaman dürüst davranmadıklarını anlayınca, dünyası yıkılır, paramparça olur. Tapılan tanrılar devrilir, bütün güvenlik yok olur…. Continue Reading →
Hem bilmek hem de bilmemek, bir yandan ustaca uydurulmuş yalanlar söylerken bir yandan da tüm gerçeğin farkında olmak, çeliştiklerini bilerek ve her ikisini de inanarak birbirini çürüten iki görüşü aynı anda savunmak; mantığa karşı mantığı kullanmak, ahlaka sahip çıktığını söylerken… Continue Reading →
Kim bir bardak soğuk su içerse beni hatırlasın. Hz. Hüseyin Kerbela, yeniden var olmak için atılmış ölümüne bir adımdır, ölümüne bin adımdır. Âşık olmanın adıdır ölüme en Yüce’nin hatırına. En Yüce’nin hatırına ölümle kıyılmış nikâhtır bu, Hüseyni bir nikâh. “Kerbela,… Continue Reading →
Atlantik’in dibinde bir kitap var. Anlatacağım, işte onun öyküsü. Belki nasıl sonuçlandığını biliyorsunuz: O tarihte gazeteler yazdı, bazı yapıtlarda da belirtildi: 14 Nisan 1912’yi 15 Nisan 1912’ye bağlayan gece, Titanic gemisi, Newfoundland açıklarında battığında, en ünlü kurbanlarından biri de, İranlı… Continue Reading →
İşte böylece Phileas Fogg tutuştuğu bahsi kazanmış oldu. Dünya etrafındaki seyahatini 80 günde tamamladı! Her türlü iletişim araçlarını kullandı: yolcu gemileri, trenler, arabalar, tekneler, yatlar, tahtırevanlar, hatta filler… Ve beynimiz bütün bu heyecanlı yolculuk sırasında soğukkanlılığını ve dakikliğini bir an… Continue Reading →
Aşkta garanti yoktur sadece sonsuz fırsat vardır; incinmek içinde mutlu olmak içinde. Ama hiç şüphe etmeden şunu söyleyebilirim ki onun ışığından yoksun kalarak yaşamaktansa sadece bir an için ona dokunup yanmayı tercih ederim. Işık Tanrıçası, P. C. Cast
Düşlerimin anlamı ve temel nedeni yalnızca yüksek okulda öğrenciyken izlediğim derslerde açıklandı. O zamana değin düşlerim, anlam ve görünür bir nedeni olmayışını sürdürüyordu. Ama üniversitede evrim ve psikoloji yasalarını öğrenince, düşüncenin bazı garip halleri nihayet açıklık kazandı. Örneğin; düşüş, oldukça… Continue Reading →
On küçük zenci yemeğe gitti; Biri boğuldu, sayıları Dokuz’a indi. Dokuz küçük zenci geç saate kadar oturdu; Biri fazlaca uyuyunca sayıları Sekiz oldu. Sekiz küçük zenci gezmeye gitti; Biri oraya yerleşti, geriye kaldı Yedi. Yedi küçük zenci odun kesmeye kalktı;… Continue Reading →
Çok okudum, yalnız bütün hayatımı değiştiren kitabı değil başka kitapları da. Okurken ama, kırık hayatıma derin bir anlam vermeye, bir teselli aramaya, hatta hüznün güzel ve saygıdeğer yanını aramaya kalkışmadım hiç. Çehov’a, o yetenekli, veremli ve alçak gönüllü Rus’a sevgi… Continue Reading →
O andan başlayarak seni sevdim. Biliyorum, kadınlar bu kelimeyi sana, senin gibi hep şımartılan bir erkeğe çok sık söylemişlerdir. Fakat inan bana, seni kimse o kız kadar, yani benim kadar, olduğum ve senin için hep öyle kalan ben kadar köle… Continue Reading →
Alix alaycı bir ses çıkardı. Doğrusu, buraya neden geldiğini gerçekten bilmiyordu. Belki de çocukluğuyla ilgili hatırladığı bazı anılardan ya da duygulardan dolayı buradaydı. Çocukluk yılları aklından silinmişti. Mahkemenin atadığı doktorlar, Alix’in çocukluk amnezisi denen bir hastalığı olduğunu söylemişti. Bunun ne… Continue Reading →
Düşündüm ki, kaderin beni o felaketlerden çıkarması belki bir tesadüf değildir. Bunları başkalarına, her şeyden önce çocuklarıma anlatmam, onların ders alması için sağ bırakmıştır beni. Madem ki dünyaya gelmelerine sebep oldum, hayatımı, düşüncelerimi bilmeleri gerekir. Ben böyle düşünüyorum. Elbette herkesin… Continue Reading →
“Beni uyandırmalısın” derken, kötü bir gece geçirdiğim zaman uykusunu en az iki ya da üç kez böldüğümü düşündüm. Ve beni yatıştırmanın ne kadar uzun sürdüğünü. “Gerek olmuyor.Benim kabuslarım genelde seni kaybetmek üzerine” dedi. “Yanımda olduğunu fark edince, düzeliyorum.”
Çok uzun emekler verir ilişkisini yürütmek için. Birinin kadını olmayı yüreği, beyni, ruhu o kadar zor kabul etmiştir ki, başka bir adama ait olmayı istemez. Erkek gibi, çorbanın tuzu eksik diye kavga çıkarmaz mesela, tam tersi, konuşmamız lazım der. Erkekler… Continue Reading →
Kiraz tadıydı Haziran. Kiraz rengiydi zaman. Koyu yeşil yapraklar arasında al dudaklı gülümsemeler. Rüzgarın ters yüz ettiği yaprakların göğsünde taze lezzet sürprizleri… Öldüğüm Gün, Senai Demirci
© 2024 Kitap Sözleri