Zeka, sanılanın aksine güzellikten daha fazla kıskançlık yaratır. Zeka geçici değildir, üstelik köreltilmezse yıllar içinde tecrübeyle serpilir, parlar, iktidar için güzellikten daha fazla işe yarar. Ancak bir kadın bedenindeki zeka hiç de aranan bir şey değildir, zeki kadınlar kadar erkekleri… Continue Reading →
Yaptığımız o tek seçimle hayatlarımızın nasıl değişeceğini biliyor muydum? Hayır. Ama hayatımın değişmesi gerektiğini biliyordum. Bunu bilmemem mümkün? Annem beni terk etme sanatında ustalaşmıştı ve çocukluğumu gerçeğin bir kurgudan ibaret olduğuna kendimi inandırarak geçirmiştim. Dürüst olduğum tek kişi Kate olmuştu…. Continue Reading →
“Evet” diyor, “Nesilleri bu şekilde kurtarmak isteyen bir hizmet şekli bizim en büyük düşmanımızdı.” Bu samimi itirafın üzerine, hayretle sunuyorum: “Niçin en büyük düşmanınız Nur hizmeti ve Bediüzzaman Said Nursi’ydi? Halbuki komünizme savaş açmış birçok teşkilat ve dernekler var. Bunlar… Continue Reading →
“Yüzbaşı Faruk, İstanbul. Beni emretmişsiniz.” Uzun boylu, kumral, yakışıklı, biraz bıçkın havalı bir subaydı. Nazır önündeki bir yazıya bakarak, yumuşak bir sesle, “Oğlum.” dedi, “Dün akşam Beyoğlu’nda, İngiliz İnzibat Subayı Teğmen Miller’i, emre rağmen selamlamamışsın. Doğru mu?” “Evet efendim, doğru.”… Continue Reading →
Olmak ya da yok olmak… İşte asıl mesele bu… Acaba zalim feleğin okuna, taşına göğüs germek mi, yoksa bu mihnet deryasına karşı koyarak hepsine son vermek mi daha asil bir hareket olur? Ölmek: Uyumak… Hepsi bu kadar… Ve bir uykuyla… Continue Reading →
Sen geldin. Benim eziyetim dokundu sana. Ama bağışla, senin sen olduğunu bilmiyordum. Ne zaman ki öfkemin üzerine indi yağmur. O zaman duruldum. Sen saçlarını tararsın. Ben seni, puslu aynanın içinde bir resim, ağır ağır uçuşan perdenin üzerinde bir gölge olarak… Continue Reading →
Bir sabah lojmanın önüne bir kamyonet geldi, evdeki eşyaların bir kısmı sessizce kamyonete yüklendi. Eşyalar yüklenirken yardım etmedim. Bir kenarda ellerim çenemde, oturup sessiz sessiz seyrettim. İçimde bir ağlama duygusu kabarıyordu, ama ağlamaya bile gücüm yoktu, çocuk kalbimle kırılmış, incinmiştim…. Continue Reading →
Yani tarih daima kazananlar tarafından yazılır. İki kültür çarpıştığında, kaybeden silinir ve tarih kitaplarını kazanan taraf yazar… Kendi davalarını yücelten ve kaybeden düşmanı küçük düşüren bir tarih. Napolyon bir zamanlar” Tarih, üzerine anlaşmaya varılan bir masaldan başka nedir ki? ”… Continue Reading →
Neredesin dünya? Nereye gittin? Üzerine attığımız iki avuç toprağın altında olduğunu söyleme bana! Oraya bıraktığımız, ruhundan ayrılmış bir kemik yığınıydı yalnızca. Gittiğin yerleri anlat bana… Rahat mısın oralarda? Beni özlüyor musun? Hepsinden önemlisi aradığın huzuru buldun mu? Bir köşeye gizlenip… Continue Reading →
“Ya enver bey, o ne yapıyor?” diye sordu kumandanımız, “Cemiyete güzel haberler yolluyormuş.” Yüzü gölgelenir gibi oldu Mustafa Kemal’in. “Kusura bakma Basri ama Enver hayal görüyor bence. Olmasını istediklerini hakikat sanıyor. ona kalırsa, İtalyanları ezdik geçtik. bütün Arap aşiretler bizim… Continue Reading →
Yanlış hayaller, yanlış erkekler, yanlış ilişkilerle yıpranmış; babasız büyümenin kırgınlığını hala atlatamamış; sevgilileriyle kanlı bıçaklı olmuş, kalp kırmış ve kalbi kırılmış; el alemin ne dediğini gereğinden fazla ciddiye alan, hala tam olarak kendini tanıyamayan; Allah ya kendisini sevmezse, görmezse, esirgemezse… Continue Reading →
“Seni şartsız seveceğime, hayallerin konusunda sana destek olacağıma, seni onurlandırıp sana saygı duyacağıma,seninle gülüp seninle ağlayacağıma, umutlarımı ve hayallerimi seninle paylaşacağıma ve ihtiyaç duyduğunda sana teselli sağlayacağıma söz veriyorum. Ve yaşadığımız sürece üzerine titreyeceğime.” Özgürlüğün Elli Tonu, Erika Leonard James
Benim. Senin Sam’in. Sam’ini tanımıyor musun? Yapamıyorum, Sam. Biliyorum. Hepsi yanlış. Normal olarak,burada olmamalıydık bile. Ama buradayız. Büyük hikayelerdeki gibi, Bay Frodo Gerçekten önemli olanlarındaki gibi. Karanlık ve tehlikeyle doluydu onlar. Ve bazen sonlarını bilmek istemezdin çünkü nasıl mutlu bitebilirlerdi… Continue Reading →
Şu erkeklerin hatun fotoğraflarına yorum yaparken ki kırılmalarına hastayım: “Mükemmel” “Yorumsuz” “Tek kelimeyle şahane”. Altı üstü Facebook fotoğrafına yorum yapıyorsun, Salvador Dali tablosu yorumlamıyorsun. Yoruma bak arkadaş: “İnanılmaz” Neye inanamadı bu geri zekalı diye düşünüyor insan. Bu kadar basit adamlar… Continue Reading →
Yaşamak diye bir problem yoktu bizim için. Böyle bir problem çözmedi asistanlar tatbikatlarda. Sonunda hepimizi kurt kaptı tabi. İnsan taklidi yaptığımız için, kurtlar bizi adam sandı. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir rezalet görülmemiştir. Az gelişmiş aşklar ülkesi olarak dünya milletleri… Continue Reading →
O halde Rohan’lı Eowyn size çok güzel olduğunuzu söyleyeyim. Tepelerde vadilerimizde zarif ve parlak çiçekler ve bu çiçeklerden de zarif genç kızlarımız vardır; fakat bu güne kadar Gondor’da bu kadar güzel ve bu kadar hüzünlü ne bir çiçek, ne bir… Continue Reading →
Sana bu parayı veriyorum, çünkü beni artık mutlu eden pek bir şey yok, sadece sen varsın. Beni tanımanın sana acı ve hüzün getirdiğinin farkındayım. Umarım bir gün bana daha az öfkeli ve kırgın olduğunda sadece bu yaptığımdan başka yapacak bir… Continue Reading →
İnsanları bir defa dolduruşa getirebilirsiniz, ikinci defa dolduruşa getirebilirsiniz; ama bir süre sonra hamasi sözler etkisini kaybeder. “Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!” diye gaz vermeye çalıştığınız personeliniz, aynı zamanda “Deli İbrahim’in balıklara altın attığı yaşta” olduğunun farkına varır. Motivasyon sisteme dayalı… Continue Reading →
Bazı insanların konuşamayacak, anlatamayacak kadar derin acıları vardır. Yaşam Terapisi, Bircan Yıldırım
© 2024 Kitap Sözleri