Hiçbir uyarı vermeden durdu ve bana döndü. Yüz ifadesi beni yine dondurmuştu. Bir an sanki küçük bir çocukmuşum gibi hissettim, bütün hayatını küçük bir kasabada geçirmiş bir çocuk. Sadece bir çocuk. Çünkü biliyordum ki, Edward’ın gözlerinde kavrulan azabı anlayabilmek için… Continue Reading →
Bir ikileme düştüğünde kendine bu soruları sor; Bu yaptığım birilerine zarar veriyor mu? Daha önemlisi bana zarar veriyor mu? Yaptığım beni utandırır mı? Çok beğendiğin , saygı duyduğum birinin yaptıklarımı görmesinden rahatsız olur muyum? Beni yalan söylemeye zorlayan durumlar yaşıyor… Continue Reading →
Ben Gölge’yim. Acılar kentinden kaçarım. Sonsuz kederin içinden uçarım. Arno Nehri kıyılarında nefes nefese sürünüyorum… Via dei Castellani’ye doğru sola dönüyor, kuzeye yöneliyor, Uffizi’nin gölgelerinde koşturuyorum. Hala peşimden geliyorlar. Şimdi, tükenmez bir kararlılıkla avlanırken ayak sesleri daha da yükseliyor. Yıllarca… Continue Reading →
Baba gel konuşalım. Öldüğünde çok geç olacak. Zamanın yaraları sardığı acıklı bir yalan. Hayatını değiştirmeye niyeti, kendini dönüştürmeye cesareti olmayanların inanabileceği türden cılız bir teselli. Zaman bir ölü yılan. Kendine dahi hayrı yokken deva olmaz hiçbir yaraya. Geç kalınır insan… Continue Reading →
Anadolu’da bugün bile anlatılan eski bir aşk hikayesi vardır. Ben bunu birkaç ayrı tasavvuf sohbetinde bambaşka insanlardan dinledim. Derler ki, vaktiyle Siirt Tillo’da bir tekkede mürit, tasavvufa gönül vermiş bir zat yaşarmış. Temiz, saf, güzel gönüllü bir genç adammış. Gel… Continue Reading →
Birini çok seversen, ama sahiden seversen, sana ne yapmış olursa olsun, eninde sonunda mutlaka bağışlarsın.” Bab-ı Esrar, Ahmet Ümit
Ben, kendi kendimi bütünüyle mahvettim. Artık kendimi kıyaslayabileceğim herhangi bir şey var mıdır; ahlak kuralları filan? Bana faydası olacak hiçbir ahlak kuralı yoktur artık. Hele böyle bir durumda ahlak dersleri kadar yersiz bir şey olamaz. Ah, şu kendini beğenmiş tipler!… Continue Reading →
“…Yalnızca bir günah vardır, tek bir günah. O da hırsızlıktır. Onun dışındaki bütün günahlar, hırsızlığın bir çeşitlemesidir.” “Bir insanı öldürdüğün zaman, bir yaşamı çalmış olursun. Karısının elinden bir kocayı, çocuklarından bir babayı almış olursun. Yalan söylediğinde, birinin gerçeğe ulaşma hakkını… Continue Reading →
Mesela neden senin odanda duran, sen sandalyende ya da çalışma masanda otururken, uzanırken, ya da uyurken, seni bütünüyle gören mutlu bir dolap değilim? Neden değilim? Milena’ya Mektuplar, Franz Kafka
“Niye kitap okumuyorlar?” demek “Niye piyano çalmıyorlar?” demek gibi bir şeydir. Kafayı kitap okumaya alıştırmak parmakları piyano çalmaya alıştırmaktan kolay değildir. Ona göre yetişmek, ona göre hazırlanmak lazım gelirdi. Okumak bir kitaptan alınan elemanlarla kendine manevi bir dünya yapmak, onun… Continue Reading →
Yüce tanrım! Ya ona azacık merhamet ver, ya bana çokça dayanma gücü. Ya bendeki sevginin birazını ona ver; ya ondaki vurdumduymazlığın birazını bana. Tanrım! Ya onu bana ver, ya beni ona… Efsane, İskender Pala
İnsanların ruhunu öldürüyorlar anne. İşte asıl cinayet bu… Utanılacak bir cinayet… Bir takım silahlar çıkartıyorlar, insanları öldürüyorlar ve bunu yapanlara devlet diyorlar. Evlerine, sosyal statülerine ve paralarına hiçbir zarar gelmesin diye garip insanları harcıyorlar. Anlıyorsun beni değil mi anne? Halkın… Continue Reading →
Sabah uykusu kadar sevebileceği biri lazım insana. Sen gibi, senin gibi, biraz da sana benzeyen. Ahmet Batman, Sabah Uykum (Sayfa 1)
İnsanlık öldü, belki de hiç yaşamamıştı, belki de benim insanlığım diye bir şey yoktu. Ben hücremde yanlış hayallere sürüklenmiştim, korkaklığımı insanlık sanmıştım. Yalnızlığı insanlık sanmıştım. Tehlikeli Oyunlar, Oğuz Atay
Müzik, insan doğasının yapamayacağı bir zevk üretir. Ritüah Kitabı, Konfüçyüs
Ayrılık, aramızdaki köprü, ipekten daha keskin, kılıçlardan daha keskin, zaman ya da mesafeli değil… Nazım Hikmet
Ve ben, vazgeçip her şeyden; Hayatlardan, bir gölge gibi çekiliyorum uzaklara. Oğuz Atay
© 2024 Kitap Sözleri