Rüzgar, sonbaharda hep aynı şarkıyı söyler. Pencerenin camlarında gezinen titreyiş, kasımpatıların gövdelerini okşayan fısıltı, karanlıkta gümüşi yaralar açan çığlık, yağmuru hızlandıran deli ıslık, yüzümüzde patlayan haykırış, denizi ürperten mırıltı, kaç renk, kaç çeşit, kaç ton sesi varsa, rüzgar sonbaharda hep… Continue Reading →
Büyükler, bayılırlar. Onlara yeni bir arkadaşınızdan bahsettiğinizde gerekli soruları asla sormazlar. “Sesi nasıl?” Diye sormazlar mesela. “Hangi oyunları sever? Kelebek koleksiyonu yapıyor mu?” Diye sorduklarını asla göremezsiniz. Onlar sadece, “Kaç? Kaç kardeşi var? Kaç k? v? Babası ne kadar kazanıyor?”… Continue Reading →
Masanın üzerinde yatan yaklaşık iki milyon dolarımız vardı. İstesek süpermarketi alabilirdik ancak elimiz kolumuz bağlıydı çünkü kimse evden çıkamıyordu. Çaresizlik duygusu insanı kahrediyordu. Pablo Escobar
Umutsuzluk içinde ne yapacağını bilemeyen Altın, bir taşın üzerine oturdu. Elbisesini yırtarak, sapsarı memesini çocuğun ağzına uzattı: –”Al bak, sütüm yok benim. İnandın mı şimdi. Sütüm olsa sana vermez miydim? Zavallı öksüzüm. Olmadığını anla da bana eziyet işkence yapmayı bırak… Continue Reading →
Ya şu ana yolların büyütülme işine ne demeli? Batı’daki binaları altüst ediyor, yıkıp geçiyorlar. Hıyarın biri yol buradan geçecek dedi mi, kimsenin yapacak bir şeyi kalmıyor. Üzgünüz, 784 otoyolu buradan geçeceği için bir yıl içinde kendinize yeni bir ev bulmanız… Continue Reading →
Geleceğe ya da geçmişe, düşüncenin özgür olduğu, insanların birbirlerinden farklı oldukları ve yapayalnız yaşamadıkları bir zamana; gerçeğin var olduğu ve yapılanın yok edilemeyeceği bir zamana: Tekdüzen çağından, yalnızlık çağından, Büyük Birader çağından, çift düşün çağından; selamlar! Artık ölmüş olduğunu düşündü…. Continue Reading →
“Bana güvendiğine göre bir şey daha öğrenmek istiyordum,” dedi. Şu ünlü şarkıyı, hani babanı kızdıran şu tangoyu söylerken şarkının neler dediğini biliyor muydun?” “Sana yalan söylemek istemem. Tam bilmiyordum. Her şeyi öğrendiğim gibi bu şarkıyı da öğrenmiştim, müziği de güzeldi…. Continue Reading →
Yalnızlığın bir şey öğretmediğinden, kayıtsızlığın bir şey öğretmediğinden başka hiçbir şey öğrenmedin. Bu bir aldatmacaydı, göz alıcı ve tuzaklı bir yanılsamaydı. Yalnızdın, hepsi bu ve kendini korumak istiyordun; dünyayla senin arandaki köprüler sonsuza dek atılsın istiyordun. Ama sen bir hiçsin,… Continue Reading →
Seni benden başka hiç kimseyle paylaşmaya razı değilim. Zaten sen bir bütünsün; bölünemezsin, paylaşılamazsın ki! Ben hep sevdim sana gelinceye kadar. Seni sevmeye hazırladım kendimi. ilk sevdiğim değilsin elbette, ama son sevdiğim olacaksın. Seni tanımadan önce yalnız sevmenin hazzıyla doluydu… Continue Reading →
İnsan, hiçbir umut beslemediği zaman durumu kabullenebiliyor ama kapkara bulutlar arasından iğne ucu kadar kendini gösteren bir güneş ışını belirince bütün dünyası o ışığa bağlı oluyor… Zülfü Livaneli, Kardeşimin Hikayesi (Sayfa 262)
İlişkiyi yaşayanlar arasında zorlama ya da baskı yoksa taraflar seçimlerini kendi özgür iradeleriyle yapmışlar ve bu kararlarından dolayı da memnunlarsa, hiç kimsenin onları zerre kadar yargılama hakları yoktur. Varoluş sana da ne yapmak istediğini sordu ve sen de bugün yaşadığın… Continue Reading →
Bir araya gelmek, bir başlangıçtır. Bir arada bulunmak, bir gelişmedir. Beraber çalışabilmek ise başarıdır. Henry Ford
Bir kitaba bak. Bir kitap olması için doğru bir kitap bir kitaptır. Güneş enerjisiyle çalışırlar. Onları bırakırsanız, kitap olmaya devam ediyorlar. Yerinizi mikrosaniye içinde bulabilirsin. Kitaplar kitap olmaktan gerçekten iyidir ve ne olursa olsun kitaplar hayatta kalır. Douglas Adams
Romantizm uzmanları, mutlu bir evlilik için tutkulu bir aşktan daha fazlasının olması gerektiğini söylüyorlar. Sürekli bir birlik için, birbirlerine gerçek bir beğeni olmalıdır ısrar ediyorlar. Bu da kitabımda dostluk için iyi bir tanım. Marilyn Monroe
Bugün, aşkın ne olması gerektiğini anlamaya başlıyorum, eğer varsa… Ayrıldığımızda, ikimiz de diğer yarısının eksikliğini hissediyoruz. İki ciltte ilkinin kaybolduğu bir kitap gibi eksikmiş durumdayız. Sevmeyi hayal ettiğim şey bu: yokluğumda eksiklik. Edmond de Goncourt
Yatağıma girdim yine. Bu sefer yatak örtüsünü çekmedim başıma. Örtüyü katlayıp koltuğun üzerine bıraktım, ışığı kapattım, yorganın altına girdim. Daha derin, daha sıcak bir mezara yatar gibi… Ve merak ettim ana rahmi de böyle bir yer midir diye? Nasıldır hakikaten?… Continue Reading →
Bu arada, nasılsa çok geçmeden hepsinin teker teker evleneceğini düşünen anaları Naze bunca sözcük ve sayıyı öğrenmek için neden bu kadar zahmete girdiklerini anlamazmış. Ama kocası bütün kızlarını okutmak konusunda kararlıymış. “Her gün onca yol gidip geliyorlar. Ayakkabıları eskidi” diye… Continue Reading →
Sarah yirmi sekiz yaşındaydı. Şiddet dolu düşünceleri ve perileri andıran tavırları vardı. Bana İsrail’i anlattı. Tatlı sesi hoşnutsuzluğuyla zıttı. Sarah Vaat Edilmiş Topraklar düşüyle ne yapacağını bilemiyordu, Yahudi halkının aşırılıklarından, parçalanmış bir ülkede bunca haksızlıkla, bunca şiddetle sonuçlanan toprak tutkusundan,… Continue Reading →
Karşı karşıya oturup yalnız kaldığımız zaman, göz göze gelmekten çekindiğini de hissettim. Halinde anlamadığım bir huzursuzluk vardı. Sinemaya gittiğini ve filmi beğenmediğini söyledi. Mevzuyu anlattı. Canının sıkıntısından, rüyasından, beni aradığından hiç bahsetmedi. Benim böyle umulmadık bir zamanda kendisini ziyaretimin sebebini… Continue Reading →
Gölün ortasında kanodaydım. Soğuk bir kasım günüydü. Göle açılmadan önce hava açıktı. Ama sonra kapandı ve bir anda yağmaya başladı. Bilirsin, sağanak ve iliklere işleyen bir soğuk. Geri dönmeye karar verdim. Sabah gezintimi mahvettiği için gökyüzüne lanet ediyordum. Derken bir… Continue Reading →
© 2024 Kitap Sözleri