“Birbirlerini yürekten seviyorlardı. Ama, aralarında Kiraz’ı kuyruklu yalanlar üretmeye iten, kokuşmuş değer yargıları vardı, dağlar gibi.” Yeşil Kiraz, Gülten Dayıoğlu
Herhangi bir kaya kadar somaki, hayatında dokunduğu her çelik kadar sert taşlar. İnanç mıydı bu? Orada kapana sıkışmış halde açlıktan ölebilirdi. Ama ne tarafından kapana sıkıştırılmış halde? Bu inançtan öte bir şeydi. Mutlak, sorgulanmayan bir ikna durumuydu. En yalın önermeden… Continue Reading →
Martı Jonathan sanki havada patladı ve tıpkı betona çarpar gibi denize çakıldı. Kendine geldiğinde neredeyse akşam olmuştu ve o, ay ışığında, okyanusun üstünde, dalgalara kapılmış sürükleniyordu. Perişan bir hale gelen kanatları kurşun gibi ağırdı, fakat ona asıl ağır gelen şey… Continue Reading →
İnsan, çok güvendiği için sırtını döndüğü eşi-dostu veya adına kader demeyi tercih ettiği hayat tarafından ilk kez sırtından vurulduğunda, yere düşene kadar yaralandığına inanmaz. Zaten bu “sırttan vurulma” denen felaket de öyle aniden gerçekleşmez. Kötülük, geleceğine dair bazı işaretler vermeye… Continue Reading →
“Cesaret diye düşündü Liam, yalnızca özel birliklerle katılıp uçaklardan atlayan ve isimsiz dağlara tırmanan adamlara özgü sıcak, kavurucu bir duygu değildir. Sessiz hatta genelde buz gibi soğuk bir şeydir. Her şeyi kaybettiğinizi sanırken bulduğunuz küçücük bir kırıntıdır. Böyle bir zamanda… Continue Reading →
Anladığım kadarıyla herkesin payına bir mucize düşüyor. Mesela muhtemelen bana asla yıldırım çarpmayacak ya da Nobel Ödülü alamayacağım ya da Pasifik adalarındaki küçük bir ulusun diktatörü olmayacağım ya da son evre kulak kanserine yakalanmayacağım ya da bir anda delirmeyeceğim. Ama… Continue Reading →
“Öyle bir zaman gelecek ki,” dedim, “Hepimiz ölmüş olacağız. Hepimiz. İnsanların var olduğunu ve türümüzün herhangi bir şey yaptığını hatırlayabilecek tek bir insan evladının bile kalmadığı bir zaman gelecek. Sizi beni bırakın, Aristoteles ve Kleopatra’yı bile hatırlayan kimse kalmayacak. Yaptığımız,… Continue Reading →
Çünkü Oğuz Atay’ı da okudum. Seni de tanıdım… Diyebilirsin ki bir insanı fotoğraflarından ve hakkındaki haberlerden ne kadar tanıyabilirsin? Haklısın belki de çok az… O zaman şöyle demeliyim… Seni az tanıyorum… Az… Sen de fark ettin mi? Az dediğin küçük… Continue Reading →
Ailem çok uğraştı benim iyi bir eğitim alabilmem için. Bir sürü okula gittim. Sürekli taşınmalarımızın bir hediyesi. Önceleri okul bana iyi geldi. Öğretmenler bana ölümü unutturabiliyordu. Ama sadece birkaç yıl sürdü kürsüdekileri önemsemem. Sonra anlamamaya başladım okulu. Neden bir sınıfta… Continue Reading →
Yani görünüşte insan küçük, fakat taşıdığı mana öyle büyüktür ki, kainatın meyvesi, en mükemmel sanatı, en şerefli mahluku… Her şey ona yönelmiş, ona koşturuluyor. Her birimiz diyebiliriz ki, o güneş benim için doğdu, beni ısıtıyor. Yıldızlar ve ay, benim gecemi… Continue Reading →
Yeşil İzmir’i kan ve alev içinde bıraktınız. Bakınız sokaklarına, üniformalı hırsızlar, katiller silahsız ahaliyi kurşunla, dipçikle öldürüyor. Her evden koltuğunda bir bohça,bir Yunan neferi çıkıyor. İhtiyarların başı taşla ezilmiş, siyahlı kadınlar mütemadiyen bu vahşi sürüden kaçışıyor. Elleri bağlı masum kafileleri… Continue Reading →
Bütün ilim alanlarında bizim için asıl öğretici olan, tuzağa düşürüp ele geçirdiğimiz, kullandığımız hayvanlara göre, insan sadece hile ve aldatma yönünden üstünlük sağlar; bunun içinde cesaret ve yüreklilik kesinlikle yoktur; hayvan, son nefesine kadar, aldığı yaraları hiçe sayarak savaşacaktır: “Onlar… Continue Reading →
Kim bilir, ölenler belki de şanslıydı. Acıları bitmişti, dinleniyorlardı artık… İki Gözüm Despina, Yasemin Özek
“O gün, o gece yaşadıklarımı anlatmak benim için gerçekten çok zor doktor… Çünkü düşündükçe aklımdan bir parçayı daha yitirdiğimi hissediyorum. Cesur biri sayılmam belki ama inanın, olanların cesaretle yakından uzaktan ilgisi yok. Şu anda benim yerime, dünya tarihinde cesareti ile… Continue Reading →
Rüyalarımda esirim oluşuyla hakikatimde efendim olması arasında tercih yapacak kadar zamanım olmadı. En derin noktasında okyanusun yüzüne bırakılan inci tanesinin dibe inmesi için geçmesi gereken zaman kadar hızlı, bir o kadar da sakin oldu onu sevişim. Gri gökten deniz üzerine… Continue Reading →
Hayatta çekilmez üç şey vardır; soğuk kahve, ılık şarap ve fazla heyecanlı kadın. Orson Welles
Pizza yiyeceğine kumpir ye onda da bu kadar malzemeyi karıştırıyorlar. Tumblr
Yurdunu, milletini dünyada her şeyin üstünde tut. Bütün varlığını, bu toprakları şenlendirmek, bu topraklar üstünde yaşayan insanların yüzün güldürmek yolunda harca. Birbirini boğazlamadan yaşamak isteyen bütün insanlara dostluk göster; kendi çıkarları için dünyayı kana bulamak isteyenlere inanma. Bunları insanlığın, yurdunun… Continue Reading →
Hiç olmazsa lüks bir lokantada yemek yemeden erkekle yatmayan sözde ağırbaşlı kadınlardan, onlarla gittiği bekar arkadaş evlerinden, garsoniyerlerden, garsoniyerlerin pis çarşaflı ve pis erkekle pis kadın kokan yataklarından, kırmızı apliklerle ve dergilerden kesilmiş çıplak kadın resimleriyle süslü duvarlarından, inanılmaz derecede… Continue Reading →
Kumaşı paketin içinden çıkardım; elimde bir adet siyah-sarı renkli külotlu çorap vardı. Yetişkin ölçülerindeydi, parıltısız kumaştandı ve öyle yumuşak bir şeye sarılıydı ki neredeyse parmaklarımdan kayıyordu. “İnanamıyorum” deyip gülmeye başladım. Bu çok keyifli ve beklenmedik bir hediyeydi. “Aman Tanrım! Nereden… Continue Reading →
© 2024 Kitap Sözleri