Hiç olmazsa lüks bir lokantada yemek yemeden erkekle yatmayan sözde ağırbaşlı kadınlardan, onlarla gittiği bekar arkadaş evlerinden, garsoniyerlerden, garsoniyerlerin pis çarşaflı ve pis erkekle pis kadın kokan yataklarından, kırmızı apliklerle ve dergilerden kesilmiş çıplak kadın resimleriyle süslü duvarlarından, inanılmaz derecede kirli bulaşıkların ve yarısı içilmiş içkilerle dolu bardakların ve sucuk-ekmek-peynir parçalarının ve tozlu boş içki şişelerinin karmakarışık durduğu mutfaklarından, kurumuş yapraklar gibi kıvrılan kırmızı, yeşil çiğ renkli perdelerinden, tahtaları çarpılmış amerikan barlarından, çamurlu pis kilimlerinden, balkonlara yığılmış tenekelerinden, soğukluğundan, ağır rutubet kokulu bodrum havalarından, kadınla yattıktan sonra bütün bunların daha dayanılmaz, daha insan dışı görünmesinden, elbiseleri toplamanın ve yatağın üstüne oturup yerin tozuyla beyazlaşmış çorapları giymenin iğrençliğinden, bu sırada söyleyecek bir söz bulamamanın durgun sıkıntısından, bekar arkadaş evlerindeki bulanık sulu akvaryumlardan, hafif parçalar çalan pikaplardan, kötü yağlıboya tablolardan, kitaplıklara dizilmiş hiç okunmayan kitaplardan, köşe başlarında pazarlık edilen kadınların aldırmazlığından, onlarla gidilen otel odalarından, otel katibinin anahtarı uzatan örümcek elinden, sokak dişilerinin soğuk otel odasında soğuk çarşaflar içinde sahte bir şehvetle ona saldırmasından, kulağına canım kocacığım demesinden, otel odalarının pencelerini tam kapamayan soluk perdelerinden, gece karısının yanına dönünce onun saf bir görüntüyle uyuyuşundan, kocasından iğrenmesinden, arkadaş evlerinde yapılan alemlerden, her zaman temiz giyinmek ve tıraş olmak ve canlı ve neşeli görünmek gibi sahteliklerden, bütün bu sahteliklere düşmesine sebep olan kadınlardan, karısından, bu evden ve yapmış olduğu her şeyden nefret etti.
Tehlikeli Oyunlar, Oğuz Atay (Sayfa 180)
Bir yanıt yazın